Sevgilim, Mânam Benim!



Bir süredir ortalıklarda yokum bildiğin gibi. Bu kısa ama gerekli ayrılık günleri bana ne katıyor bilmiyorum. İçimdeki yangının ise söndüğünü söyleyemem. Oysa mesafelerin bu elem verici ateşi söndüreceğini düşünmüştüm; ne budalaca! Evet, yakınlığımızdan ve doğalarımızın aykırılığından kaynaklandığını düşündüğüm acı verici keder uzaklaşmakla çare bulmadı. Bir başka şehrin yağmurları ve rüzgarları da beni teskin edemiyor hayatım. Bu şey durmuyor bir türlü.

Sebepsiz acılar çekerek yok ettiğim gençliğimi, şimdi de sana hibe ettiğim gerçeği beni pek fazla yormuyor. Nefes alırken zorlanmak, yaşımdan önce saçlarımın beyazlaması, erkenden seğiren gözler, otobüs duraklarında bile içimi basan hüzün.... Senin hatıralarının dokunduğu mekanlar, duygulardan kaçmakta bir işe yaramıyor. Nede olsa bu ortak gökyüzündeki güneşe ve aya da beraber baktık. Onlardan kaçmak ne mümkün! Beraberken tenimizi okşayıp geçen rüzgarlar; bu kederli dünyayı dönüp dolaşıp her yeni günde tekrar yüzüme vuruyor; hissediyorum hayatım. Bu meltemler, o rüzgarların bir parçası. Hani aynı şehirde, aynı semtte kol kola gezerken biz tek bedenmişcesine okşayan rüzgarlar.

Canım... Şu anda bile sana yakın olan her şeye selam olsun. Eğer karşı iskemlede biri ile göz gözeysen, en içten dileğimdir; kıymetini bilsin. Hoşça vakitler geçir güzelim. Benimle ilgili bir düşüncen dolayısı ile kederlenirsen sana aşk olsun. Ben, senin beni çokça düşündüğünü hayal etmiyorum. Hatta zihninde yok olmaktan korkmuyorum. Çünkü sana olan düşkünlüğüm sevgine olan tutkumu ufuklarcasına aştı. Bencilceydi; beni sevmeni istemek, bana bağlılığının gün ve gün artmasını arzulamak, na şu sigaraya olan bağlılığım gibi bir şeydi. Şimdi sadece seviyorum galiba. Karşılıksız bir şeye dönüştü. Bu işi iyi yaptığımı anladım. Sevme işini.  Bu aralar işsiz bir serseri gibi görünüyorum ama işim seni sevmek benim. Hemde gecesi gündüzlü.

Bazen de öylesine derin düşünüyorum ki seni; öylesine derinlerine dalıyorum ki; işte o zamanlar o cânını, tenini yırtıp aşıyor bir garip karanlıklara karışıyorum. Zifiri karanlık bir sonsuzluktan bahsediyorum. Senin olmadığın, benim bile olmadığım bir hiçlik diyarı. Ne tadı var ne tuzu. Sanki ölmüşüm gibi lanet bir hiçlik orası. Sonra bir baykuş, eskicinin gür sesi, çocuklar ve kuşların cümbüşü ile dönüyorum. Birileri çağırıyor. Nasıl ki ölümden sonra dönmek mümkün değilse, ölmeden ölmekte mümkün değil hayatım. Çağırıyorlar işte. Bakkala filan gider misin diyen biri çıkıyor.

Ah ateşten gömlek karşılaşmamız! Ne yaptın bana demek istiyorum ama seninle pek bir alakası yok! Ateşte uzaklaşıp ferahlamak bu alemin kanunu değil mi hem? Bu kaçışla nereye gittiğimi sanıyordum ki ben? O ateş aynı. O hüzün; o keder... Nerden bulaştım ben buna! Ölüm fermanımı elime almış gidiyorum bir yolda. Bu nasıl iş? Demek derin, manalı gözlerin içindeki buymuş? Kaybolup orada olmak; ölüp nefes almak. Kandan gözyaşları kızıl şelaleler gibi yürekten akarken gülümseyerek merhaba demek. Demek bende onlardanım artık.

Kendine dikkat et mânam, sakın kederlere düşme hayatım.


Hüseyin Ütün

http://www.huseyinutun.com/sevgilim-manam-benim/

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beraber Olabilirdik (Şiir)

Ulu Meyve Ağacı (şiir)

Dante: Kayıp Cennet - 2 (Fantastik Roman)