Ruhun Rengi

Ruhların en temiz duyguları beyazdan damıttığı hayal edilir. Siyah bir karanlıktır. Karanlık düşünceler, hainlikler, kuduzluklar...Belki de bildiğimiz o siyahlığın derinlerinde, en karanlık noktalarının birleşimi, beyazı oluşturan saf rengin parçalarının birleştirilmiş halinin tezahürüdür.
Beyaz bir alevdir diyen var mı? Hayatı yorumlamakta ki sadeliğimiz ve tekdüzeliğimiz, montonluğumuz, sıradanlığımız, alemi deryada doyasıya seyrettiğimiz manzaraların cümbüşü, bize saflığımızı, şehvetimizi, neşemizi tetikleyen duygularda mı hitap ediyor? Oysa ki kırmızı, en derin cinsel arzularımızı dışa vururken  onların kaynağını deşip yanardağı gibi yüzeye çıkaran, sarmalayıp düz bir taprağı baharda saran çiçekler gibi muhafaza eden bir renk iken, bazen bir cinnet kucağında uyanan kişinin, aklı seliminin semadan geri döndüğü anda kıyamadağı tenlerin ölümüdür. Bir cinnet kucağının kucağındaki kan... İnsanlar öldürmenin üzerine pek düşünmezler. Cinnet, şeytanların, şeytanca düşüncelerinin en sonunda giydikleri kırmızı bir kıyafettir derler. Oysa ki, cinnet bir yıkım, bir yanlışlık, bir hayal kırıklığı, bir cehennemdir. ( Bir diğer konumuz olan cinneti başka bir makalede paylaşacağız)
Şimdi kırmızı bizim için şehvetin ve cinnetin ortak rengi oldu. Beyazı saf diye çağıran birinin sütle boğulduğunu düşünmekte çocukca. Ama bembeyaz bir entari ile gezen o saf onyedilerindeki kızın suretini bir melek olarak tasvir eden gencin yaşadıklarına ne diyeceksiniz? O her gün hep beyaz ile tenini bir tanrıça gibi süsleyen beyaz tenli sarışın kızın, ruhunda depreştirdiklerini bembeyaz bir aşk olarak inşa etmişti. Beyaz artık bu delikanlının zihninde tapılacak en büyük renkti. Süte bambaşka gözlerle bakıyor, şekerini kattığı çayın rengine bürünen ve sonrada kaybolan tanelerin matemi yüzünden beyazı başka bir renk ile karıştırmayacağını hatta en yüce tatları bile damağından mahrum bırakacağını ilan ediyordu. beyaz bulutlar artık gökyüzünün sahibiydi. o gükyüzünün beyaza ait olduğunu söyleyecek kadar asiydi. Mavi, zalim bir renkti. Bu çocuğun hikayesinin devamını başka seslerden dinlemiştim. Evet sevdiği beyaza kavuşmuş, sonra kalbindeki o saf sevgilerin hepsini ona sunmuş. Bir kişinin kulak misafiri olduğuna göre, köyün meydanında " Ruhumdan cennet içkileri fışkırıyor. O bembeyazdan bir şaraptır" diye bağırmış. 
Söylenenlere göre, o, okadar sevmiş ki; bir kadın için o kadar sevgi çok fazlaymış. Ve dediklerine göre o genç kız kendine hor davranan başka bir gencin kollarına atmış kendini. Ve diyorlar ki; böylesine sevdiği bir ruhu ve kendi ruhunda ki sevdiği o ruhu kaybeden genç adam, diri diri can vermiş. Aklını yitirmiş yani.
İşte saflığın rengi beyazdanda iki ruh damıttık. Biri ruhun rengiydi, diğeri bir sevginin katliamı.

H.Hüseyin ÜTÜN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beraber Olabilirdik (Şiir)

Ulu Meyve Ağacı (şiir)

Ruhların Okyanusu